BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ (K.S)

Âriflerin Sultanı

Bâyezîd-i Bistâmî (k.s) velîlerin, âriflerin sultanıydı. Yaptıklarıyla ve sözleriyle devrinin biriciğiydi. İlim, vera‘ ve takvâ imamıydı. Dualarından biri şöyleydi:

İstiyorum seni, sadece sevap için değil

İstiyorum seni…

Belki azap için ulaştım

Ben de arzularıma ve isteklerime

Ama onlar, azaptan lezzet almak için

Bâyezîd-i Bistâmî (k.s) İran’ın Horasan eyaletinde Bistâm kasabasında 161 (777) yılında doğdu. Dedesi Şürûşân aslen İranlı ve Mecûsî idi. Sonradan müslüman olmuştu. Dindarlığı ile tanınan babası İsâ’nın iki kızıyla Âdem, Tayfûr ve Ali adında üç oğlu vardı.

İşte Bistâmlı Tayfûr’un çocukluk yıllarına ait bir olay…

Şakîk-ı Belhî hazretlerinin hac ibadetini yapmak üzere hazırlık yaptığı günlerdeydi. Çevresindeki dostlarıyla bir sohbet meclisi kurdu. Bu meclisin yanında çocuklar oyun oynuyorlardı. Mescidin kapısından çocukların sesleri içeri geliyordu.

Çocuklardan biri ise zaman zaman bu sohbet meclisine geliyor, bir şeyler dinliyor ve ayrılıp gidiyor, arkadaşlarının arasına katılıyordu. Şakîk-ı Belhî hazretleri gelen çocuğa baktı ve, “Bu çocuk, pek yakın bir gelecekte, Allah dostlarından biri olacaktır” dedi.

Nitekim dediği de oldu. Bistâmlı Tayfûr, “Âriflerin Sultanı Ebû Yezîd (Bâyezîd) Bistâmî hazretleri” olarak tanındı, bilindi.

Sâdât-ı kirâmın insanları terbiye etme metotları vardır. Üveysîlik de bu metotlardan biridir. Bu, ruhaniyet yoluyla olur. Adını ve esasını tâbiînin meşhurlarından Veysel Karânî hazretlerinin, sevgili Peygamberimiz’e (s.a.v) olan sevgisinden alır. Veysel Karânî hazretlerini, Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz’in (s.a.v) ruhaniyeti terbiye etmiştir.

Veysel Karânî hazretlerinin, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) olan sevgisinden, Allah Resûlü ashabına bahsetmiş ve kendisini övmüştür. Hatta Hz. Ömer Efendimiz’e de (r.a) Veysel Karânî hazretlerinin duasını almasını tavsiye etmiştir. Onun için Hz. Ömer (r.a), halifeliği sırasında Yemen’den hac ibadeti yapmak üzere gelenlere, hep Veysel Karânî hazretlerini sormuş ve onunla karşılaşınca da duasını istemiştir.103

Bâyezîd-i Bistâmî (k.s) tasavvufî terbiyeyi ruhânî olarak İmam Ca‘fer-i Sâdık hazretlerinden aldı. Zira o üveysî (Veysel Karânî hazretleri gibi) idi. Ancak o, sadece üveysî meşrep değil, aynı zamanda zâhirî olarak da bu yolda terbiye gördü. Zâhirî eğitimini ise, İmam Ca‘fer-i Sâdık hazretlerinin oğlu Mûsâ Kâzım’ın oğlu İmam Ali Rıza Efendimiz (r.a) yanında tamamladı. Böylece o, bir başka yolla da Selmân-ı Fârisî hazretlerine ulaşmış oluyordu.

Yine o, Muhammed b. Fâris, Hâtim-i Esam, Şakîk-ı Belhî, İbrahim b. Edhem, Mâlik b. Dinâr, Ebû Müslim-i Havlânî vasıtasıyla Hz. Ömer Efendimiz’e (r.a) ulaşan üstat zinciriyle de terbiye edilmiştir. Bunun yanı sıra onun, bir de Hz. Ali Efendimiz’e (r.a) ulaşan bir başka üstat senedi daha vardır. Tüm bunlardan ortaya çıkan netice şudur:

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri, hem üveysî hem de üç koldan zâhirî olarak bu yolda eğitildi. Üstatları, mürşidleri aracılığıyla da silsilesi âlemlerin efendisi Muhammed Mustafa Efendimiz’e (s.a.v) ulaştı.

Ve âriflerin sultanı oldu.

Hayatından Örnekler

Bir gece Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin evinde arkadaşları kandil yaktılar. Kandil ortalığı aydınlatınca Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri onlara şöyle sordu:

“Kandilin aydınlığı gönlümü karartıyor. Onu nereden bulup getirdiniz?” Arkadaşları,

“Kandili yakmak için, bakkaldan emanet olarak bir şişe aldık. Kandilin yağını onun içine koyduk. Şişeyi hemen getireceğiz diye aldık, henüz iade edemedik. Bu arada onu birkaç defa kullanmak zorunda kaldık” dediler.

“İşte bu yüzden içim daralıyor olmalı. Onun üzerindeki kul hakkı, beni rahatsız ediyor. Hemen bakkala gidin ve kendisinden bize hakkını helâl etmesini isteyin.”

Arkadaşları denileni yerine getirdiler. Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin de gönül darlığı geçti.

Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin elinde ve evinde bunun gibi nice olağan üstü olaylar meydana geliyordu. Onun şu kerameti de, İsâ aleyhisselamın mûcizesinin bir yansımasına benziyor.

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri bir gün, farkına varmadan bir karıncayı ezip öldürdü. Âhirette, bu karıncanın kendisinden hak talep etmesinden çekindi. Allah’tan korktu. Hemen nefesiyle onu üfledi. Karınca Allah’ın izniyle dirildi, can buldu ve eski haline döndü.

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri şöyle diyor:

Allah Teâlâ beni huzuruna davet etti. Mâneviyat âleminden şöyle bir nida işittim:

“Ey kulum! Huzuruma hangi özelliğinle geldin?”

“Yâ rabbi! Dünyayı terkettim. Âhireti ise çok sevdim. Bu zühd hayatını tercih ettim de senin huzuruna yönelerek geldim” dedim.

“Ey kulum! Benim katımda dünyanın, sivrisineğin kanadı kadar değeri yoktur. Hangi konuda zühd hayatını tercih ettin?” buyuruldu.

“Yâ rabbi! Beni bağışla, günahlarımı affet. Sadece sana tevekkül ederek huzuruna geldim” dedim.

“Ey kulum! Benim sana kefil olduğum bir konuda, senin tevekkül etmen bile azdır. Ben sana kefil olarak yetmez miyim?” buyuruldu.

“Elbette yetersin yâ rabbi! Beni bağışla ve günahlarımı affet. Ben sadece sana muhtacım ve sana muhtaç olduğum için geldim” dedim.

Bunun üzerine mâna âleminden şu sözleri işittim:

“Ey kulum! İşte senin bu özelliğinden dolayı seni sevdik ve huzurumuza kul olarak kabul ettik.”

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri şöyle diyor:

Bu yolda bir süre, devamlı ibadet eden insanlarla bir arada bulundum. Ama onlar arasında Allah yoluna olan sevgim çoğalmadı, mânevî yaşantımda ilerlemeler göremedim. Bir müddet de sadece farz ibadetlerle yetinen insanlar arasına karıştım. Onların yaşantısı da bana tesir etmedi. Allah’a olan sevgimi artırmadı. Allah Teâlâ’ya şöyle dua ettim:

“Ey rabbim! Sana ulaştıracak hangi yola gireyim?”

Mâna âleminden bir ses işittim, şöyle diyordu:

“Ey kulum! Nefsini bırak, hemen gel.”

Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin bu anlattıklarını, İbrahim-i Havvâs hazretleri şöyle yorumladı:

“Allah’a giden yol, Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerine en güzel ve en veciz şekilde anlatılmış oldu. Gerçekten bir mümin, nefsin arzu ve isteklerini terketmiş olsa, her an Allah Teâlâ ile birlikte olur.”

Hikmetli Sözlerinden Bazıları

Muhyiddin İbnü’l-Arabî (k.s) şöyle diyor:

“Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin gönül dünyası maddî arzu ve isteklerden uzaklaşmayı severdi. Bu yüzden bir şeyler biriktirip ertesi güne bırakmaktan huzursuz oluyordu. O mâneviyat âleminin yıldızıydı.”

İşte onu bu özelliğini gönüllerimize işleyen bir örnek:

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri bir gün arkadaşlarına şöyle dedi:

“Kalbimi kaybettim. Hele arayın, kalbim evimde mi?”

Arkadaşları bir taraftan onun ne demek istediğini düşünürken, diğer yandan da kalbini evde arıyormuş gibi yaptılar. Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri bir süre onların,

“Aradık ama bulamadık” demelerini bekledi.

Nihayet evde arama yapan arkadaşlarından biri, elinde bir salkım üzümle huzuruna geldi. Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri onu bu halde görünce şöyle dedi:

“Evimiz bakkal dükkânına dönmüş.”

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri, o bir salkım üzümü de sadaka olarak verdi ve şöyle dedi:

“Şimdi kalbimi yeniden buldum.”

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri evdeydi. Kapısı çalındı:

“Kim o?” diye ses verdi. Kapıdaki:

“Bâyezîd’i arıyorum, burada mı?”

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri şöyle dedi:

“Bu evde, Allah’tan başka kimse yok.”

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri şöyle diyor:

“Kâmil bir velînin ardından giden ve onun sözlerine itibar eden bir insanı görürsen, ona şöyle de: Bana dua et! Çünkü o insanın duası makbuldür.”

Biri Bâyezîd-i Bistâmi hazretlerinin yanına geldi ve,

“Duyduğuma göre sen havada uçabiliyormuşsun, doğru mu?” diye sordu.

“Bunda şaşılacak ne var? Bir kuş pislik yer, havada da uçar. Ama bir mümin, kuştan daha üstündür” dedi.

Gafletten daha kötü bir şey yoktur. Göz açıp kapatıncaya kadar Allah’ı unutmak, ateşte yanmaktan daha kötüdür.

Bir insan, şehvet duyguları ile dolu olduğu halde, nefsinin sıfatlarını tanıyamaz.

Nefis dünyayı sever. Ruh ise âhiretten hoşlanır. Mârifet duygusu ise sadece Allah’a yönelmekten memnun kalır. Bir kimsenin yaptıklarında nefsin özellikleri baskın ise, o kişi silinir gider, yok olup biter. Bir kimseye de ruhun özellikleri üstün gelirse o kişi, müctehid imamlar arasında yer alır. Bir kimseye de mârifet duyguları hâkim olursa o insan, takvâ sahibi velîler ve imamlar arasında bulunur.

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri şöyle diyor:

“Karanlık bir geceydi. Mihrapta namaz kılmıştım. Ayağımı azıcık uzatayım diye düşündüm. Tam bu sırada mâneviyat âleminden bir ses işittim:

‘Sultanlarla oturanlar, ancak edep kuralları içinde oturmasını bilmelidir.’”

Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerine, “Bu kadar mânevî dereceleri nasıl elde ettin?” diye sordular, şu cevabı verdi:

“Evvela dünyalık topladım. Ardından onları kanaat ipiyle bağladım. Sonra da sadakat mancınığına koydum. Ümitsizlik denizine fırlattım. Edindiğim maddiyatın bana vereceği ümitler böylece tükenip gitti. Bundan sonra ilâhî huzuru buldum.”

Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerine şöyle sordular:

“Allah Teâlâ’ya nasıl ulaşabiliriz?”

“Allah’ın emirlerine tutunmakla ulaşabilirsiniz. Bunun yolu da gerçek samimiyeti elde etmektir.”

Muhyiddin İbnü’l-Arabî hazretleri şöyle diyor:

Tasavvuf konularında cahil ve günahları yüzünden pek çok hakikati görmekten mahrum kalmış bir kişi, Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerine şöyle dedi:

“Öyle bir içki içtim ki asla susuzluk çekmeyeceğim.”

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri ona şu cevabı verdi:

“Bu yolda er olan kişi, denizi içer bitirir de yine susuzluktan dili sarkar. Daha yok mu?” der.

Velîlerin sultanı Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri bu sözüyle şunu demek istemiştir:

“Allah sevgisi, içimine doyum olmayan bir içkiye benzer. Aşk şarabını içenler ilâhî sevgiye doymaz.”

Gavs-ı Âzam Hazretleri

Muhyiddin İbnü’l-Arabî hazretlerinden nakledildiğine göre, Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri şöyle diyor:

“Allah’ın dininden bahsedenleri, anlattıklarını da göz önüne alarak çok dinledim. Din adına sözler sarfedecek olanın söyledikleri mutlaka doğru olmalı. Ne yazık ki pek çok insanın bu konuda desteksiz attığını gördüm.

Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin bahsettiği her konunun dinde önemli bir yeri vardır. O boş yere laflar üretmezdi. Çünkü onun gönlü çok zengindi, deryalar gibi engindi. Sohbetlerinde verdiği örnekler çok anlamlıydı. Bir defasında ona,

“Efendim! Size zamanın gavsı diyorlar, doğru mu?” diye sorduklarında o şu cevabı vermiştir:

“Şehirlerde valiler olur. Onların sayıları çoktur. Ama müminlerin emîri olan halife ise bir tanedir. Halife bütün müslümanların başıdır ve o bir tanedir. Meselâ, bir kişi eline asâsını alsa ve şu kaleyi fethetmek için yola koyulsa, sonra da halife olduğunu iddia etse, ona istediği makam verilmez. Hatta bu isyanından ötürü öldürülür. Elbette halife olan kişi, yine müminlerin emîri olarak halifeliğine devam eder.”

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri, bu sözleriyle anlatmak istediği mâna sonradan anlaşıldı. Kısa bir süre sonra, sözleri gerçek oldu. Hakikaten anlattığı gibi bir adam ortaya çıktı. Halife olduğunu ilân etti. Bu yüzden şehrin kalesini zaptetti. Sonunda bu isyana müdahale edildi. Kale yeniden ele geçirildi ve adam öldürüldü.

Bu olaydan sonra bir şey daha iyi anlaşıldı:

“Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri, zamanın gerçek kutbu idi. Mâneviyat âleminin güneşiydi. Devrin gavs-ı âzamıydı.”

Şathiye

Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin bazı sözlerini herkes anlayamamıştır. O, bazan çok yüce ilimlerden bahsetmiş, insanların anlayışları onları kavramakta zorlanmıştır.104 Bu yüzden yaşadığı dönemde insanlar onu, doğup büyüdüğü memleketinden yedi kere uzaklaştırmıştır.

Ancak memleketinden her uzaklaştırılmasının ardından, insanların başına çeşitli sıkıntılar, musibetler ve belâlar gelmiştir. Bu ıstıraplar sonucunda yine aynı insanlar, onun çok değerli bir Allah dostu olduğunu kabul etmek zorunda kalmışlardır.

Allâme İbn Hacer şöyle diyor:

“Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri hakkında çok şeyler söylenmiştir. Ama onun hali başkadır. Onu gönül dünyası ile baş başa bırakmak daha doğrudur.”

Vefatı

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri 234 (845) yılında, yetmiş üç yaşında iken vefat etti. Bistâm’da defnedildi.

Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin âhirete göç etmesiyle bu yol bitmedi, sona ermedi, tükenmedi. Mâna ilminin sırları, ruhaniyet yoluyla bir başka velîye geçti.

Onun adı ise Ebü’l-Hasan-ı Harakânî hazretleri idi. Şimdi sıra onun hakkında derlediklerimize geldi.

Allah Teâlâ bizleri kendisinden ayırmasın.

Allah Teâlâ makamını yüceltsin.

Yazı ALTIN SİLSİLE kitabından alınmıştır.

, , ,