Gündeme Dair Bilgilendirme (01.07.2025)

Mülkiyet durumu taraflarca açıkça bilinen Ahlat’taki yapı üzerinden, bazı çevrelerce yürütülen sistematik çarpıtma girişimleri, son dönemde organize bir iftira kampanyasına dönüşmüştür. Bugüne kadar benzer nitelikte birçok asılsız iddia ve ithamla karşılaşılmış olmakla birlikte, bu defa söz konusu iftiraların doğrudan Gavs-ı Sânî Hazretleri’nin (k.s) evlatları tarafından dillendirilmiş olması, meselenin ciddiyetini daha da derinleştiren ve konuyu farklı bir boyuta taşıyan bir gelişme olmuştur.

Şahsi gayretlerle yürütülen ve hiçbir aşamasında vakıfla mali ya da idari herhangi bir bağlantısı bulunmayan bu sürece ilişkin gerçekler bilinçli biçimde tahrif edilmekte; kamuoyunun zihni, karalama ve itibarsızlaştırma çabalarıyla bulandırılmak istenmektedir. Gelinen aşamada, kamuoyunun doğru ve açık şekilde bilgilendirilmesi zaruri hale gelmiştir.

Ahlat’taki Arsanın Temini ve İnşaat Süreci

Ahlat’ta yer alan arsanın temini ve inşaat süreci, 2017 yılında Abdurrahman Bayrakçı Hoca ve kayınpederi tarafından aile içi bir planlama doğrultusunda başlatılmış olup, tamamen şahsî bir girişimdir. Söz konusu arsa, finansmanının büyük bölümü kayınpederi tarafından, bir kısmı ise bizatihi sağlanarak satın alınmış ve yapı inşa edilmiştir. Ancak, hem arsa alımı hem de inşaat sürecine ilişkin resmî işlemlerin aksamadan yürütülmesi amacıyla, tapu ve ruhsat süreçleri ile inşaatın takibi, bu iş için anlaşılan şahsın (inşaat işlerinden anlayan kişi) üzerine güven esasına dayalı ve geçici olarak kayıt altına alınmıştır. İnşaatın tamamlanmasını takiben, bir dizi zorluğun aşılmasıyla birlikte şahsi mülk statüsündeki bu yapının tapusu Abdurrahman Hoca’nın kayınbiraderi adına tescil edilmiştir. Böylece mülkiyet, aile bireylerinden biri üzerine geçirilerek resmiyet kazanmıştır.

Sürecin hiçbir aşamasında, ilgili yerin arsa temini ve inşasıyla vakıf arasında ne maddi ne de idari herhangi bir bağ kurulmamış; vakıf kanalıyla veya sofiler aracılığıyla, doğrudan ya da dolaylı hiçbir finansal katkı sağlanmamıştır. İlgili yapı, tamamen şahsi girişim, gayret ve tasarruflarla finanse edilmiştir. Vakıf ya da sofilerden herhangi bir finansal katkı sağlanmış olma ihtimali dahi, akıl, mantık ve vicdan ölçüleriyle bağdaşmayacak kadar temelsiz ve dayanaksızdır. Bu bağlamda, mülkiyet hakları sürecin başından sonuna kadar vakıftan bütünüyle bağımsız şekilde şekillenmiştir.

Sofilerden Gizli Para Toplandığı İftirası

Mesnetsiz iddialardan biri de, Avrupa’daki bazı çevrelerden gizlice para toplanarak Ahlat’ta inşa edilen yapıya maddi destek sağlandığı yönündedir. Bu iftira gerçeği yansıtmamaktadır. Abdurrahman Hoca, 1998 yılından itibaren sahada aktif olarak görev yapmış ve uzun yıllar boyunca Avrupa Vakıf Sorumluluğu görevini yürütmüştür. Görev süresi boyunca, diğer tüm vakıf sorumlularında olduğu gibi, vakıf hizmetlerine yönelik çeşitli yardım ve bağış faaliyetleri yürütülmüştür.

İddialara konu olan dönemde, genel müdürlük görevini yürüten Seyyid Mübarek Elhüseynî’nin bilgisi, yönlendirmesi ve tasarrufu doğrultusunda hareket edilmiştir. Toplanan yardımlar şahsi bir inisiyatifle değil; doğrudan genel müdürün talimatları doğrultusunda, vakıf hizmetlerinde kullanılmak üzere temin edilmiştir. Aynı dönem içerisinde, vakfın ihtiyaçları doğrultusunda bazı borçların alındığı, bu borçların geri ödendiği; bağış kabul süreçlerinin ise gerekli bilgilendirmeler eşliğinde, şeffaf bir şekilde yürütüldüğü bilinmektedir. Bu nedenle, ‘toplanan paralar’ üzerinden yapılan bu asılsız iddiaların asli muhatabı hoca değil; dönemin genel müdürüdür.

2013–2014 yıllarına gelindiğinde, Abdurrahman Hoca, vakfın kuruluşundan itibaren yürütmekte olduğu Avrupa Vakıf Sorumluluğu görevinden alınmıştır. Akabinde, Avrupa’da çeşitli hizmet alanlarında görevlendirilmiş; ilerleyen süreçte ise kendisine Türkiye’deki görevi tevdi edilmiştir. Abdurrahman Hoca, kendisine verilen bu görevleri de aksatmadan sürdürmeye devam etmiştir.

Gavs-ı Sânî Hazretleri’nin (k.s) vefatını takiben gelişen süreçte ise, Ahlat’ta inşa edilen şahsi yapı üzerinden mesnetsiz isnatlar gündeme getirilmiş; “gizli para toplandığı” yönünde, hiçbir somut delile dayanmayan, tamamen karalama amacı taşıyan iftiralar ortaya atılmıştır. Söz konusu iddialar, gerçeği yansıtmayan ve yalnızca itibar zedelemeyi hedefleyen iftiralardan ibarettir.

İlgili Yer, Seyyid Muhammed Saki Hazretleri’nin (k.s) Şahsına Hibe Edilmiştir

Kamuoyuna yansıtılan asılsız söylemlerden bir diğeri de, resmi tapu belgeleri üzerinden vakıf mallarının seyyidler adına tescil edildiği yönündeki iddiadır. Bu tür beyanlar, tamamen gerçek dışı ve iftira niteliğindedir. Abdurrahman Hoca ve kayınpederi tarafından, kendi mülkiyetlerinde bulunan ilgili yer, Sultan Hazretleri’nin (k.s) şahsına hibe edilmiştir. Söz konusu yer, Seyyid Muhammed Sâkî Hazretleri’nin (k.s) şahsi mülkü olup, resmi tapu kaydı Abdurrahman Hoca’nın kayınbiraderi adına kayıtlıyken, kendilerinin isteği ve tasarrufu doğrultusunda Sultan Hazretleri’nin (k.s) mahdumu Seyyid Abdüssettar Elhüseynî adına tescil edilmiştir.

Söz konusu tescil işlemi, geçmiş dönemde tüm kardeşlerin onayıyla tapu ve resmî işlemlerle ilgilenmek üzere görevlendirilmiş olan muhasebe elemanı Mehmet Şahin tarafından, bu kapsamda sahip olduğu yetkiler doğrultusunda erişim sağladığı resmî platformlar aracılığıyla öğrenilmiştir. Kendisinin duruma açıkça vakıf olmasına rağmen, ilgili gelişmeler kasıtlı olarak çarpıtılmaktadır. Asılsız ithamlarla kamuoyu yanıltılmakta; esasen diğer kardeşlerin benimsediği “ümmetin malının şahsi mülkiyete geçirilmesi gerektiği” yönündeki görüşü meşrulaştırmak ve bu bağlamdaki yanlışlarını örtbas etmek amacıyla bu iftiralara başvurulmaktadır.

Seyyid Muhammed Sâkî Hazretleri’nin (k.s) bu süreçteki tutumu ve mücadelesi ise, ümmetin mallarının yalnızca ümmete ait olduğu ve miras konusu yapılamayacağı yönündedir. Bu ilkesel duruşu uğruna ödediği bedeller ve yürüttüğü mücadele, kamuoyu nezdinde açıkça bilinmektedir.

Ahlat Dergahında Yaşananlar ve Yeni Dergahın Faaliyete Geçme Süreci

Önceki dönemde tüm sofilerin ortak katkılarıyla inşa ve tesis edilen Ahlat Dergâhı, resmî kayıtlarda üç kişinin üzerine tescil ettirilmişti. Gavs-ı Sâni Hazretleri’nin (k.s) vefatını müteakiben, dergah mülkiyetinin resmî kaydı ve tüm yönetim yetkileri bu üç kişinin elinde kalmıştır. Zaman içerisinde dergâhın ortak kullanımına dair çeşitli ihtilaflar yaşanmış ve ortak kullanımın gerektirdiği etik çerçeveye uyulmamıştır. Bu durum, Serhendî müntesiplerinin hizmetlerini salahiyetle icra edemeyecek duruma gelmelerine yol açmıştır.

Bu süreçte, Gavs-ı Sâni Hazretleri’nin (k.s) sağlığında kiralanmış olan başka bir alan, vefat sonrası karşı tarafça masraflarından ötürü kullanılmamış; Serhendî gönüllüleri, bu alanda hizmetlerini sürdürmeye çalışmış ancak bu mekân kadınlar için uygun bir dergâh ortamı sağlamadığı için yetersiz kalmıştır.

Bu gelişmeler üzerine, Seyyid Muhammed Sâkî Hazretleri (k.s), şahsına ait hanesinin bir kısmını Serhendi gönüllülerine dergâh olarak tahsis etmiş ve burası kadın ve erkek sofilerin ibadet, zikir, yaz kuran kursları gibi eğitim faaliyetleriyle hizmetlerini düzenli şekilde yürütebildiği bir merkez hâline getirilmiştir. Söz konusu tahsis, ne bir mülkiyet devrini ne de bir vakıflaşmayı içermemekte; yalnızca fiilen hizmetlerin aksamadan devamı için verilen bir kullanım hakkını ifade etmektedir.

Sonuç

Ahlat’ta inşa edilen yapı, tamamen şahsi bir mülk olarak inşa edilmiş olup Seyyid Muhammed Saki Hazretleri’nin (k.s) şahsına hibe edilmiştir. Arsa temininden inşa sürecine ve yapının tamamlanmasına kadar olan tüm aşamalar tamamen ailevi iradeyle temin edilmiş, şahsi kaynaklarla inşa edilmiştir. Sürecin hiçbir aşamasında herhangi bir vakıf kurumu ile doğrudan veya dolaylı bir ilişki kurulmamış; yapı, dergâh, vakıf binası veya kuran kursu olarak kullanılmamıştır. Dolayısıyla, söz konusu yapının vakıf malı olduğuna dair ortaya atılan iddialar gerçeği yansıtmamakta olup, tümüyle iftira niteliği taşımaktadır. İlerleyen süreçte, şahsi mülkün bir bölümünün Serhendi gönüllülerinin hizmetlerini sürdürebilmeleri için kullanım hakkının tahsis edilmesine ilişkin gelişmeler de detaylarıyla anlatılmıştır.

Abdurrahman Bayrakçı Hoca, uzun yıllar boyunca Seyyid Mübarek Elhüseynî ile birlikte bulunmuş; hane seyyidleriyle yakın ve samimi bir ilişki içerisinde olmuştur. Gavsı Kasrevi Hazretleri (k.s) ve bütün ailesine duyduğu sevgi, muhabbet, sadakat ve bu konudaki samimiyetini, en iyi şekilde bilen kişi bizzat Seyyid Mübarek Elhüseynî’nin kendisidir. Başta Gavs-ı Sânî Hazretleri (k.s) olmak üzere tüm aile fertleri, beraber görev yaptığı kişiler ve bütün sofiler, kendisinin şeriat hassasiyetine ve gösterdiği titizliğe yakından şahittir. Abdurrahman Bayrakçı’nın sadakati ve vefası, yalnızca sözle değil; uzun yıllara yayılan hizmetleri ve duruşuyla da sabittir. Bu sadakatin en yakın tanıkları ise Gavs Hazretleri’nin (k.s) evlatlarıdır.

Ne yazık ki, bu çirkin iftiralar; rehber edindikleri üst aklın yönlendirmeleriyle, “üçkâğıt” ve algı manipülasyonunu yöntem hâline getirmiş bir kesim tarafından, yalnızca Sultan Hazretleri’ne (k.s) intisap ettiği için, ömrünü bu kudsi davaya ve ulvi kapıya adamış bir hocayı hedef almak amacıyla ortaya atılmaktadır.

Oysa Hoca’nın bağlılığı ve sadakati, bizzat Gavs-ı Sânî Hazretleri’nin (k.s) müteaddit defalar dile getirdiği şu sözlerle nişane edilmiştir: “Abdurrahman, bak sana bir şey söyleyeyim. Allah’ın huzurunda ben şahidim, Sadatlar şahittir; bu dünyada da âhirette de şehadet ederim: Sen bu kapıya sadıksın, bu aileye sadıksın.” Bu tanıklık, iftiraların ötesine geçen bir hakikat vesikasıdır. Zaman, gerçeğin en sadık şahitlerinden biridir; iftira ise sahibini er ya da geç rezil, rüsva eder.

İlerleyen süreçte, gerek duyulması hâlinde, para hareketleri ve şer‘î hassasiyetler başta olmak üzere tüm detaylar, doğrudan ilgili kişilerin şahsi şehadetleriyle birlikte açık şekilde sunulacaktır.

Kamuoyuna saygıyla arz olunur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir