Son günlerde, Gaziantep’teki bir taşınmazın satışıyla ilgili olarak kasıtlı biçimde yanlış algılar oluşturulmakta ve gerçekler çarpıtılarak asılsız iddialar yayılmaktadır. Kamuoyundaki bilgi eksikliğinden beslenen bu iftira kampanyası, tamamen şahsi emek ve hayır niyetiyle gerçekleştirilen bir tasarrufu itibarsızlaştırma amacı taşımakta; aynı zamanda bilinçli biçimde kafa karışıklığı oluşturarak dikkatleri asıl konudan uzaklaştırmayı hedeflemektedir. Bu nedenle, sürecin tüm açıklığıyla ortaya konması ve kamuoyunun doğru bilgilerle aydınlatılması zaruret hâlini almıştır.
İlgili yer, şahsi mülkiyete ait olmakla birlikte, geçmiş dönemdeki iş adamları derneğinin Gaziantep Şubesi tarafından ofis olarak kullanılmıştır. Taşınmaz, 8,5 yıl bu derneğin Başkanlığı ve 18 ay Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmuş olan iş adamı Cuma Çekici tarafından, o dönem dernek faaliyetlerine hizmet etmesi amacıyla şahsi imkânlarla temin edilmiştir.
Gaziantep’teki Taşınmazın Satın Alınması
Söz konusu taşınmazla ilgili olarak, sürecin başında, dernek bünyesinde yapılan değerlendirme sonucunda; kiralama yoluyla kullanımın sürdürülmesi yerine, dernek faaliyetlerine hizmet etmesi amacıyla satın alınmasının daha uygun olacağına kanaat getirilmiştir. Bu çerçevede, ilgili gelişmeler dönemin il vakıf başkanının bilgisine de sunulmuş ancak o dönemde mevcut dergâh inşa sürecinin yürütülmesi nedeniyle vakıftan herhangi bir maddi destek talebinde bulunulmamıştır. Sürecin, vakıf veya sofilerin desteği olmaksızın şahsi imkânlarla yürütülmesine karar verilmiş; taşınmazın mülkiyeti için gereken finansman Cuma Çekici tarafından şahsen sağlanmıştır.
Satın alma sürecinde, toplam bedele oranla cüzi bir kısmına ise Cuma Çekici’nin iş ve arkadaş çevresinden, herhangi bir tasavvuf bağı olmayıp bu kapıyı seven üç iş adamı şahsi olarak katkıda bulunmuştur. Bu kişilerin tamamı, söz konusu taşınmaz üzerinde ne geçmişte ne de sonrasında herhangi bir hak talebinde bulunmamış olup tüm haklarından Cuma Çekici lehine açık ve kesin şekilde feragat etmiştir. Bu durum, dönemin iş adamları derneğinin yönetimi ve üyeleri ile vakıf il düzeyindeki yöneticilerin de bilgisi dâhilindedir. İlgili yer, tamamen şahsi tasarruflarla finanse edilmiştir.
Sadaka-i Cariyelerin Satıldığı İftirası
Taşınmazın satışa çıkarılmasıyla ilgili olarak “ümmetin malına el konulduğu”, “sadaka-i cariyelerin satıldığı” gibi çeşitli iftiralar gündeme getirilmiştir. Söz konusu yer, satın alımından iç tefrişine; ofis malzemeleri, halılar ve mescit donanımları da dâhil olmak üzere hiçbir aşamasında vakıf veya ümmete ait herhangi bir kaynağın kullanılmadığı, tamamen şahsi imkânlarla temin edilmiş bir mülktür.
Söz konusu durum, bahsi geçen dönemdeki iş adamları derneğinde ve vakıf organizasyonlarında görev almış, bugün ise karşı tarafta konumlanan kişilerin de dahil olduğu yüzlerce şahitle gerektiğinde açıkça teyit edilebilecek niteliktedir. Kaldı ki, bu iftiraları ortaya atan kişiler, taşınmazın satın alındığı ve sonrasındaki süreçte ne Gaziantep’te bulunmuş ne de bu sürece dair herhangi bir fiilî bağa sahip olmuşlardır. Bu gerçek, ortaya atılan iftiraların tesadüfi değil; planlı, yönlendirilmiş ve maksatlı bir şekilde kurgulandığını açıkça ortaya koymaktadır.
Ayrıca, bu taşınmazın satışından elde edilecek gelir, Gaziantep’te yapımı devam eden dergâh alanlarının tadilatı ve ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla Serhendi Vakfı’na bağışlanacaktır. Bu bağış, herhangi bir zorunluluk sonucu değil, tamamen gönüllülük esasına dayalı bir irade beyanıdır. Bu iftiralar, mülk sahibinin şahsi emeğini, hakkını, geçmişteki hayırlarını ve geleceğe dönük iyi niyetli bağış sürecini gölgelemeye yöneliktir.
Sonuç
Ümmetin malını şahsi miras olarak gören karşı zihniyet, Gavs-ı Sânî Hazretleri’nin (k.s) ağır hastalığının belirginleştiği tarihten itibaren, vakıflara ait taşınmazları kurdukları şirketler üzerinden hızla devralmaya başlamıştır. Mal ve mülk hırsıyla hareket eden bu çevre, ümmetin mallarını gasp edebilmek adına 1924 Anayasası’nı ve tarikatlara yönelik yasak ve kapatma hükümlerini dahi meşruiyet zemini olarak kullanmaya kalkışmıştır. Tüm bu girişimler zamanla kamuoyuna da yansımış; toplumun tasavvufa ve Menzil’e yönelik beslediği hoşgörü ve hüsnükabule ağır zarar vermiştir.
Tüm bu süreçler boyunca en ufak bir mahcubiyet emaresi göstermeyen bu yapı, ‘ümmetin malını gasp etmedik’ diyemediği noktada, dikkatleri başka yöne çekme çabasıyla masum insanlara mesnetsiz suçlamalar yöneltmekte; gerçekle ilgisi olmayan iddiaları kamuoyuna çarpıtarak sunmaktadır. Yanlışa ‘yanlış’ diyemeyen bu çevre, düşmanlık besledikleri Müslümanların doğrularını hedef alarak kendi yanlışlarını perdeleme niyetindedir. Bu yaklaşım, ciddi bir akıl tutulmasıdır.
Gaziantep’teki ilgili taşınmaz üzerinden yürütülen iftira süreci ne ilktir ne de son olacaktır. Seyyid Muhammed Sâkî Hazretleri’nin (k.s), ümmetin malları konusundaki hassasiyeti, şerefli mücadelesi ve bu uğurda ödediği bedeller herkesin malumudur. Kendisi, fikir ayrılıklarının henüz yeni baş gösterdiği dönemde ‘tahmin bile edilemeyecek yanlışlara muhatap olunabileceğini’ açıkça ifade etmiştir. Bu nedenle, yalan ve algı operasyonlarına karşı son derece dikkatli ve bilinçli olunması gerekmektedir.
Kamuoyuna saygıyla arz olunur.
