Şeytan sadece kötü işleri değil, hayırlı işleri de kullanıp, onları usulsüz ve ölçüsüz yaptırarak evin huzurunu kaçırabilir. Aynı şekilde bazı kadınlar da hizmet adına, ailede huzuru bozacak davranışlara girmektedir. Hanımlar zaman zaman özel toplantı, sohbet ve muhabbet partilerine takılıp evinin zaruri işlerini ve kocanın hakkı olan hizmetlerini yüzüstü bırakmaktadır. Bu gibi yanlış davranışlar insanı mutlu etmez, aksine mesul eder.
Nafile ibadet için kadın ihmal edilmez
Ebu Musa Eş’ari (r.a) naklediyor: “Osman b. Mez’un’un (r.a) hanımı Hz. Peygamber’in (s.a.v) hanımlarının yanına girdi. Annelerimiz onu bakımsız ve mutsuz bir halde görünce, kendisine; ‘Sen Kureyş’in en zengin adamının hanımı iken nedir bu halin?’ diye sordular. O da, ‘Kocam geceleri ibadetle, gündüzlerini de sürekli oruç tutmakla meşgul; benimle hiç ilgilenmiyor!’ dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) eve gelince, pak zevceleri kadının durumunu kendisine haber verdiler. Efendimiz (s.a.v), Osman bin Mez’un (r.a) ile karşılaşınca, ona, ‘Ey Osman, bende senin için bir örnek yok mudur?’ diye sordu, Osman bin Mez’un; ‘Anam babam sana feda olsun Ey Allah’ın Rasulü bu nasıl söz?’ dedi. Allah Rasulü (s.a.v); ‘Geceleri sürekli ibadetle, gündüzleri de oruçla geçiren sen değil misin? Böyle yapma! Hiç şüphesiz hanımının senin üzerinde hakkı var, bedeninin senin üzerinde hakkı var. Gecenin bir kısmını ibadetle geçir, bir kısmında uyu. Bazen oruç tut, bazen ye. İbadet için hanımını ihmal etme!’ buyurdu.
Bu ikazı alan sahabi, hanımı ile ilgilenmeye başladı. Aslında kadın, süslenmeyi ve koku sürmeyi seven bir hanımdı. Kocası ilgisiz kalınca o da bunları terk etmişti. Bu ilgiden sonra tekrar bakımını güzelleştirdi. Bir ara yine hane-i saadete annelerimizin yanına geldiğinde, sanki yeni gelin gibiydi. Annelerimiz, hayretle durumunu sorunca kadın, ‘Diğer hanımların kocalarının ilgilendiği gibi benim de kocam ilgilendi de böyle oldum’ dedi.” (İbnu Hıbban, Sahih, 316; Ebu Ya’la, Müsned, 7242; Heysemi, ez-Zevaid, 4/301-302)
Hz. Peygamber’in (s.a.v) hak hassasiyeti
Alemlere rahmet Peygamberimiz’in (s.a.v) ailesinin hakkını korumadaki şu örnek hali, onu seven bütün ümmete ders olarak yeter. Aişe validemiz (r.a) anlatıyor: Bir gece Allah Rasulü (s.a.v) yanıma geldi, yatağa girdi, öyle ki cildi cildime değdi. Biraz sonra bana “Ey Aişe izin verirsen kalkıp Rabbime ibadet edeyim” dedi. Ben de “Hiç şüphesiz senin yakınlığın benim hoşuma gider, ama ben senin arzunun yerine gelmesini de severim” dedim. Bunun üzerine Allah Rasulü (s.a.v) kalktı, abdest aldı, sonra namaza durdu, Kur’an okudu, ağlamaya başladı. Baktım ki gözyaşları göğsüne doğru akıyordu. Namazın sonunda oturdu, Allah’a hamd ve senada bulundu. Yine ağlıyordu. Öyle ki gözyaşları kucağına dökülüyordu. Sonra sağ yanı üzere uzandı, sağ elini yanağının altına koydu, yine ağlıyordu. Gözyaşları yere damlıyordu.
Nihayet fecir vakti geldi, Bilal (r.a), kendisine sabah namazı vaktinin girdiğini bildirmeye geldi. “Ey Allah’ın Rasulü namaz vakti girdi” dedi ve onu böyle ağlıyor görünce, “Ey Allah’ın Rasulü, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmişken sen neden ağlıyorsun?” diye sordu. Efendimiz (s.a.v), “Ey Bilal, ben (bunca ihsana karşı) şükreden bir kul olmayayım mı? Hem ben nasıl ağlamam, bu gece Allah bana şu ayetleri indirdi: ‘Hiç şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün birbiri peşi sıra gelişinde gerçek akıl sahipleri için nice ayetler vardır. Onlar ayakta yürürken, otururken ve yanları üzeri yatarken (her hallerinde) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Sonra, ‘Rabbimiz, sen bunları boş yere yaratmadın. Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih eder, uzak tutarız. Sen bizi cehennem ateşinden koru’ derler.” (Al-i İmran, 190-191) Allah Rasulü (s.a.v) sonra şöyle buyurdu: “Bu ayetleri okuyup da üzerinde hiç düşünmeyenlere çok yazık!” (İbnu Hıbban, Sahih, 620; Ebu’ş-Şeyh, Ahlaku’n-Nebi, 186; İbnu Kesir, Tefsir, 2/828-829)
Demek bir peygamber bile nafile ibadet için hanımını ihmal etmiyor. Erkek için dışarıdaki farz ibadetler ve zaruri işler bitip eve dönünce, evde ailesinin hakkı başlar. İbadet için de olsa hanımı ihmal etmek, görmezlikten gelmek doğru değildir. Asıl iş, hakları koruyarak ibadet yapmaktır. Her hak sahibine hakkını vermek de bir ibadettir. İbadetler nefsin keyfine göre değil, dinimizce öğretilen edebe göre yapılmalıdır ki Allah için yaşanmış olsun.
Kadın nafile oruç tutarken kocası yanında ise onun iznini almalıdır; çünkü gündüz kocanın hizmetlerini görmek, nafile ibadetten daha önce gelir. Aynı şekilde koca da bütün geceyi ilim veya ibadetle geçirecek ve hanıma hiç vakit ayırmayacaksa, izin alması gereklidir. Fazilet, edep ve efendilik budur. Hadis-i şeriften öğrendiğimize göre, erkek ilk yatış anında hanımı ile birlikte olsa ve bu beraberlik uyuyana kadar devam etse bu yeterlidir. Hanım uyuduktan sonra gece ibadetine veya sabah namazına kalkmak için izin istemeye gerek yoktur.
Nafile ibadet için böyle izin gerekli iken, hanımını tamamen keyfi bir biçimde ihmal edenlerin büyük kusur işlediği kesindir. Nefsimize arka çıkıp kibirlenmenin bir faydası ve fazileti yoktur. Hepimiz bir damla sudan yaratılmışız. Tevazu gösterelim. Kusur işlediğimizde karşımızdaki çocuk da olsa özür dileyelim. Çocuklarımıza da bu ahlakı gösterelim ki, onlar da İslam’ın güzelliğini evlerinde görsünler, yüce dinimizi sevsinler, bizi örnek alıp güzel ahlak edinsinler ve bu ahlak mirasını gelecek nesillere aktarsınlar. Allah hepimizi Hz. Peygamber ve onun yolundan gidenlerin ahlakıyla ahlaklandırsın.
Muhammed Saki Erol
Kaynak: SEMERKAND AİLE